TV’nin icadından sonra ölmesi beklenen sinema, perdelerini renklendirerek ve üst düzey ses sistemlerini icat ederek seyircinin ilgisini çekmeye devam etti. Günümüzde sinemadaki teknik üstünlük, evlere sinema seti olarak transfer edilmesine rağmen sinema salonları seyircisini kaybetmedi. Çünkü sinema da tıpkı tiyatro gibi bir kültür haline gelmiş durumda.3D teknolojisiyle de biraz daha ömrünü uzatacağı kesin.
Çağımız işgallerin ve ideolojik taarruzların kültür yoluyla yapıldığı bir çağ. Bu işgalde en büyük pay da sinemaya düşmektedir. Çünkü algı oluşturmak, toplumları yönlendirip şekillendirmek sinema ile çok daha kolay ve etkili olmaktadır. Rivayet o ki dönemin ABD Başkanı Ronald Regan’ ın Türkiye ziyaretinde Başbakan Turgut Özal’ dan tek isteği vardı; o da Hollywood filmlerinin Türkiye’ ye serbest girişi… Ve böylece 30 yıl gibi kısa bir sürede Türkiye’nin kültürel işgali bu filmler eliyle sağlandı. Siyonizm’in kontrolündeki Hollywood, kültürel işgal aracı olmanın yanı sıra vahşi kapitalizmin de en büyük kalelerinde biri.
Amerika’nın silah satışlarından sonra en büyük gelir kaynağının Hollywood yapımlarının olması bunun bir göstergesi.
Sinemanın bu büyük etkisinden dolayı, her ideoloji ve her ülke yönetimi kendi düşüncesini empoze edecek senarist ve yönetmenlerini yetiştirmeyi ve desteklemeyi bir görev bilmiştir.
İrandan tutun Fransaya kadar bunun örnekleri çoktur.
Türk sinemasının inişli çıkışlı serencamına baktığımızda değişmeyen tek şeyin din karşıtlığı tavrı olduğunu söyleyebiliriz. Resmi ideolojinin yetiştirdiği senarist ve yönetmenlerin kahir ekseriyetinin sol görüşe mensup kişiler olması bir tesadüf değildir. Bunun yegâne sebebi, biz Müslüman topluluğun sinemaya gereken önemi vermeyişinden kaynaklanıyor. Ne yazık ki zamanında sanatsal işleri milli şuurdan uzak ithal düşünce sahiplerine terk ettiğimiz için bugünkü çalışmalarımız da cılız kalıyor.
Son yıllarda bu konuda bir atılım gözleniyor. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve TRT gibi kurumlar yeni istidatlara kapılarını açıyor. Eğitim Bir Sen, Hak İş ve Öğder gibi sivil toplum kuruluşların düzenlediği kısa film yarışmaları da bu alanda yeni bir ses yeni bir nefes getirmeye matuf önemli çalışmalar. İnşallah bu çalışmaların vesilesiyle iyi örnekler ve eserler çoğalacaktır.
Dizilerde anlatılan atarlı ergenlik aşklarına,jiplere,plazalardaki iş adamlarına,villalı kadınlara bakınca bu kadar fantastik bir uyuşturucunun ekran üzerinden şanlı Türk milletinin üzerine boca edilmesini hayretle izliyoruz.
Belki diyeceksiniz ki bunu insanlar istiyor.
Hayır efendim bir zamanlar reyting rekortmeni Televole’ler için neden yok diye şikayet eden yada arayıp ‘Biz televole istiyoruz’ diyen bir tane seyirci var mı?
Yok.
Bizde insanımız önüne ne koyarsanız onu seçiyor.
TV’yi açtığında tüm programları beğenmese de ekran kapatma alışkanlığı olmadığı için milletimizde en az beğenmediğini izliyor.
Fikir, her hareketin ve aksiyonun temelidir. Sinemada ve TV dizilerinde de fikir senaryo yoluyla oluşturulur ve peliküle dökülür. Bize göre artık teknik gelişmeler dünyanın en ücra ucuna kadar ulaşmış ve film üretim araçlarının ucuzluğu sayesinde köyde yaşayan insanlar bile film çekebilecek konuma gelmiştir.
Artık eğitim sadece okullarda verilmiyor ve bilgiye tek kavuşulan mekanlarda okullar değil. 3.Ebeveyn artık sinema ve internet.
Sonuç olarak iyi insan yetiştirmek isteyenler buna göre oyunu kurgulamalı. Çünkü insan yetiştirmenin yolu sanattan geçiyor.
Not: Sinema ve senaryo çalışmalarımdan dolayı kısa bir süreliğine ara vereceğim yazılarıma zamanı gelince yeniden başlayacağım inşallah.