SON EKLENENLER

ÖĞRETMEN AKADEMİSİNDE BİLİNMEZLİKLER VE BELİRSİZLİKLER VAR

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Deniz, Öğretmenlik Meslek kanunuyla değişen öğretmen atama süreciyle ilgili açıklamasında "Modelin sürdürülebilir olup olmadığı konusu büyük bir bilinmezlik" ifadelerini kullandı. Türkiye'de öğretmen yetiştirme süreçlerinde bir türlü sürekliliği sağlanamadığına dikkat çeken Deniz, sistemli bir kurgu inşa edilememesinin sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel olduğunu belirtti. Akademiye alınacak Öğretmen adaylarının devlet memuru statüsünde olmamasının örgütlenme hakkı, sosyal güvence ve meslekî haklar açısından ciddi belirsizlikler doğuracağını söyleyen Deniz, "Modelin uzun vadeli bir perspektifle ele alınıp alınmadığı tartışmalı." ifadelerini kullandı.
12 Mart 2025 00:29

Deniz öğretmen akademisi ile ve öğretmen yetiştirme-atama sürecin ilişkin yazısında şu ifadeleri kullandı:

Eğitim, yalnızca bireyleri bilgiyle donatma süreci değil, bir toplumun geleceğini şekillendirme iradesidir. Bir ülkenin kalkınması, ekonomik büyümesi ve kültürel derinliği, eğitim politikalarının ne kadar istikrarlı ve vizyoner olduğuyla doğrudan ilişkilidir. Ancak eğitimin öznesi öğretmendir; bir toplumun düşünsel haritasını çizen, eleştirel aklı besleyen ve değerler inşa eden aktör. Bu yüzden, öğretmen yetiştirme politikaları sadece pedagojik bir mesele değil, aynı zamanda siyasal, sosyolojik ve ekonomik bir tercih meselesidir.

Türkiye, öğretmen yetiştirme süreçlerini köklü revizyonlara tabi tutan ancak bir türlü sürekliliği sağlayamayan ülkelerden biri. 176 yıllık serüvenin her aşamasında farklı modellerin denenmesi, eğitimde dönüşüm çabalarının göstergesi olsa da sistemli bir kurgu inşa edilememesi, sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel oldu. Bugün, Millî Eğitim Akademisi ile 36. modele geçmiş durumdayız. Peki, bu model öğretmen yetiştirme süreçlerinde sürekliliği sağlayarak kurumsal bir çerçeve mi oluşturacak, yoksa birkaç yıl sonra yerini yeni bir düzenlemeye mi bırakacak?

Modern öğretmen yetiştirme sürecinde küresel dinamiklere bakıldığında, 1795’te Fransa'da kurulan École Normale, modern eğitim anlayışının temelini atan ilk kurumlardan biri olarak İngiltere, Prusya ve Rusya’da karşılık buldu. Osmanlı da bu dönüşüme kayıtsız kalmadı ve 16 Mart 1848’de Darülmuallimîn’i açarak modern öğretmen yetiştirme sürecini başlattı1870’te Darülmuallimât açılarak kadın öğretmenlerin yetiştirilmesine yönelik adım atıldı.

Osmanlı’nın eğitimde modernleşme çabaları hız kazandıkça 1879’da öğretmen yetiştirme sistemine daha kurumsal bir çerçeve kazandırılmış, müfredatlar güncellenmiş, okulların sayısı artırılmıştı. II. Meşrutiyet döneminde "irfan ordusu" kavramı ortaya çıkmış, pedagojik formasyonun meslekî yeterlilik açısından vazgeçilmez olduğu vurgulanmıştı. Ancak eğitimin merkeze alınması yalnızca teknik bir mesele olmaktan çıkıp ideolojik bir karakter kazandığında, süreç daha da karmaşık hale geldi. 1924’te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitimde tek tip ve merkezî bir model benimseyerek, Osmanlı’dan devralınan eğitim anlayışını kökten dönüştürdü.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında öğretmen yetiştirme süreçleri, millî kimlik inşası ve kalkınma hedefleri doğrultusunda şekillendirildi1940’ta kurulan Köy Enstitüleri, kırsal bölgelerde öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla açılmış, ancak ideolojik eleştiriler nedeniyle kısa sürede tartışmalı hale gelmiştir. Bu sistem, öğrencilerin eğitimle birlikte üretime katılmasını hedeflese de siyasi konjonktürdeki değişimle birlikte 1954’te kapatılmış, yerine Eğitim Enstitüleri ve İlköğretmen Okulları devreye alınmıştır.

1970’ler ise öğretmen açığını kapatmak için sıra dışı yöntemlerin denendiği bir dönem olarak tarihe geçti. Türkiye’nin öğretmen açığını kapatma çabaları kimi zaman hızlandırılmış ve tartışmalı modellerle şekillendi. Bunlardan biri de 1977-1979 yılları arasında uygulanan 45 günlük hızlandırılmış öğretmen yetiştirme programıdır. Dönemin hükümeti, hızla öğretmen ataması yaparak 76 bin lise mezununu, kısa bir kursun ardından sınıflara gönderdiBu uygulamanın ardından Süleyman Demirel'in “45 günde hıyar bile yetişmezken öğretmen yetiştiriyoruz” şeklindeki eleştirisi hafızalara kazınmıştır. Eleştiriler, eğitimin niteliğini düşüreceği yönündeyken, hükümetin savunması "öğretmensiz kalan çocukların bir an önce eğitim alması gerektiği" yönündeydi.

Benzer şekilde, 1974’te "mektupla öğretmen yetiştirme" modeli devreye alındı. Bu modelde, öğretmen adayları ders materyallerini posta yoluyla alıyor, eğitimlerini uzaktan tamamlıyor ve belirli bir sınav sürecinden geçerek sınıflara atanıyordu. Ancak bu uygulama, öğretmenliğin yalnızca akademik bilgiyle değil, sınıf yönetimi, pedagojik beceriler ve uygulama gerektiren bir meslek olduğu gerçeğini göz ardı ediyordu. Dönemin eğitimcilerinden biri olan Remzi Oğuz Arık, anılarında bu süreci "posta kutusundan çıkan sertifikalarla öğretmen olunmaz" diyerek eleştiriyordu.

Bu dönemde bir başka tartışmalı uygulama da ön lisans mezunlarının öğretmen olarak atanmasıydı. Özellikle meslek liselerine ve bazı ilköğretim kademelerine yönelik olarak iki yıllık eğitimle öğretmenlik yapma yetkisi verilmesi, öğretmen yetiştirme sürecinin standartlarının esnetilmesine neden oldu. Bu süreçte yetişen öğretmenlerin bir kısmı meslek içinde kendini geliştirmiş olsa da sistemin genel kaliteyi artırma noktasında sorunlar yaşadığı biliniyor.

Bugün ise öğretmen yetiştirme sürecinde Millî Eğitim Akademisi modeli yürürlüğe girdiMülakat uygulamasının kaldırılması, yıllardır süregelen tartışmalara son vererek objektif bir seçim süreci getirme iddiasını taşıyor. Akademiye kabul edilen öğretmen adaylarının 550 saatlik zorunlu eğitim alması ve eğitim sürecinin belirli standartlara bağlanması, sistematik bir meslekî gelişim modeli sunuyor. Ancak modelin getirdiği soru işaretleri de yok değil. Öğretmen adaylarının devlet memuru statüsünde olmaması, örgütlenme hakkı, sosyal güvence ve meslekî haklar açısından ciddi belirsizlikler doğuruyor. Akademi süresince verilen ücretin yetersiz olması, ekonomik koşulların zorlayıcılığını artırıyor.

Türkiye, 1879’dan 2024’e kadar 36 farklı öğretmen yetiştirme modelini uyguladı. Sürekli değişen yapılar, eğitim politikalarının uzun vadeli planlamalarla şekillendirilmediğini, daha çok dönemsel ihtiyaçlara göre yeniden kurgulandığını gösteriyor. Bugün, Millî Eğitim Akademisi ile öğretmen yetiştirme süreci belirli bir çerçeveye oturtulmuş gibi görünse de bu modelin uzun vadeli bir perspektifle ele alınıp alınmadığı tartışmalı.

Peki, Millî Eğitim Akademisi gerçekten öğretmenlik mesleğini daha güçlü bir temele mi oturtacak, yoksa birkaç yıl içinde başka bir sistemle mi değiştirilecek? Türkiye’nin eğitim politikalarındaki kronik dalgalanmalar göz önüne alındığında, bu modelin sürdürülebilir olup olmadığı en büyük bilinmezlerden biri. Eğitim, ideolojik ya da pragmatik müdahalelerle sürekli değişen değil, geleceği planlayan bir sistem olmalıdır.

Ve şimdi yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Millî Eğitim Akademisi, eğitim sistemimizi yeniden şekillendiren bir model mi olacak, yoksa geçmiş reformların bir devamı mı? Bir sonraki yazımızda, bu sistemin vaatlerini, karşılaşabileceği engelleri ve uzun vadeli etkilerini ele alacağızGelin, öğretmen yetiştirme politikalarının nasıl bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu birlikte tartışalım. Vesselam…

 

SENDİKA BÜLTENİ

SENDİKA BÜLTENİ SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER