Dünyada 16. Yüzyılda başlayan sendikal hareketler ve mücadele bizde işçiler için 1950'li, memurlar için ise ancak 2000'li yıllarda yasal bir hak olarak elde edilebilmiştir. Elde edilen bu hak önemli olmakla beraber bir gelişim ve olgunlaşma süreci gerektirmektedir.
Gelişmiş ülkelerde yüzyıllara sari tekamülün bir çırpıda olmasını beklemek meselenin doğasına aykırıdır. Bu sürecin işveren ve işgörenler başta olmak üzere toplumun bütün kesimleri tarafından teorik boyutuylada, davranış ve alışkanlıklar boyutuyla da geride bırakılan her aşamanın ve gelişmemin öğretici olduğu unutulmamalıdır.
İlk çeyrek asrı tek partili antidemokratik dönem, devamında da her on yılda bir tekrarlanan askeri müdahaleler ve darbeler, idamlar, faili meçhuller, terör, dış müdahale ve iç çatışmalardan ibaret bir asırlık bir maziye sahibiz. Sendikal gelişmeleri ve sendikaların gücüne ilişkin değerlendirmeleri bu toplumsal gerçekliği ve mazimizi göz ardı etmeden yapmak gerekir.
Sendikal alanın üç önemli ayağı vardır. Bunlar sendikal örgütlenme (sendika kurma ve üye olabilme), toplu sözleşme ve grev hakkıdır. Memurlar için örgütlenme hakkı tam anlamıyla kazanılırken, toplu sözleşme hakkı ise yasadan kaynaklanan eksikleriyle kazanılmış durumda. Grev hakkı ise henüz alınabilmiş değil. Bugün memur sendikacılığının en önemli hak arama mecrası olan toplu sözleşmeye ilişkin mevcut mevzuat sendikaların değil, işverenin elini güçlü kılmaktadır. Bu sebepten dolayı sendikalar adeta ellerini kollarını bağlayan mevcut yasayla toplu sözleşme masasına oturmanın isyanını ediyorlar.
Buna rağmen her yıl enflasyon farkının ödenerek maaşlardaki reel kaybın telafisi ve asgari ücret oranında vergi muafiyeti gibi önemli kazanımlar başta olmak üzere yüzlerce sorunun çözümü sendikal mücadele sayesinde gerçekleşti.
Bugün her fikirden yüzlerce sendika ve bu sendikalara üye milyonu aşkın emekçi var. Kamu görevlilerinin yüzde 80'i sendika üyesi. Her unvan ve kesimin mutlaka sendikal mücadeleyle çözülmüş bir sorunu veya kazanılmış bir sosyal ve mali hakkı var.
Bu kazanımların baş aktörü şüphesiz Memur-Sen ve bağlı sendikalardır. Çünkü toplu sözleşmenin kendisi dahil sendikal alandaki bütün olumlu gelişmeler Memur-Sen 'in inkar edilmeyecek mücadelesiyle elde edildi. Memur-Sen'in, cumhuriyet tarihinin en güçlü halk desteğini arkasında bulunduran hükümetine karşı talepleri gündeme getirme, gündemde tutma ve müzakere etme konusundaki çabası, kabiliyeti ve samimiyeti ortadadır.
Buna rağmen bazı çevrelerce özellikle sosyal medya mecralarında sendikalara yönelik acmasızca eleştiriler yapılmaktadır. Hemde bilgiden ve iyi niyetten yoksun bir hal ve düzeysiz bir üslupla. ..
Bu eleştirileri yapanlara birkaç tavsiye:
Kamu çalışanlarının onyıllardır biriken sorunlarının bir çırpıda çözülmesini beklemek hayalciliktir.
Sendikal örgütlenme çok önemli bir aşamaya geldi. Bu örgütlenme oranı çok değerli. Bunu değersizleştirecek söylemlerden kaçınmak gerekir.
Sendikalar ciddi bir hazırlıkla Kamu çalışanlarının sorunlarının detaylı bir envanterini çıkarıyor, çözüm önerilerini masaya getiriyor. Bu nitelikli mutfak çalışmasını kamu kurumları bile yapabilmiş değil. Bu çabayı görmek ve takdir etmek lazım.
Hükümet, sendikaların oluşturduğu kamuoyu baskısından çok rahatsız. Bunu görün. iddia edildiği gibi sus-pus hükümetin verdiğine razı olan sendikalar falan yok.
Memurlar sendika üyeliği ve toplu sözleşme hakkını almış olsalar da mevcut sendika kanunuyla hak arama mücadelesinin sürdürmek mümkün değil. Mevcut kanun miadını doldurmuş durumda.
Marjinal tiplerin sendikaları itibarsızlaştıran operasyonlarına alet olmayın.Hiçbir akıl sahibi sendikaları yeterli görmese bile sendikal örgütlenmenin yetersizliğini savunmaz.
Son tavsiyem de sendikalara:
Birbirinizle uğraşmayın.
Memur-Sen zam kararına şerh düşerek imzalamamasına rağmen tepkinizi ve eleştirilerinizi hükümetten istediğini alamadı diye yetkili konfederasyona ve sendikalara değil, hükümete ve çarpık sendika kanununa yöneltin.
Birbirinize çelme takmaktan, birbirinizi karalamaya çalışmaktan vazgeçin.