Geylan programda, öğretmenlerden, yardımcı hizmetli çalışanlarına, akademisyenlerden üniversite idari personelinin sorunlarına yönelik pek çok önemli başlık hakkında açıklamalarda bulundu.
8. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinde Türkiye Kamu Sen’in kırmızı çizgilerinden birisi refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesi ve enflasyon farkının maaşlara aylık olarak yansıtılması olacaktır.
Kamu çalışanlarının rahat bir nefes alması için ek zam, enflasyon farkının maaşlara aylık olarak yansıtılması ve refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesi gerektiğini kaydeden Geylan, “Bilindiği gibi yılın ilk 3 ayında TÜFE toplamda yüzde 10,06’ya ulaştı. Bu süre zarfında memur maaşlarındaki erime ise yüzde 4’ü aştı. Kamu çalışanlarının rahat bir nefes alması için gerçek anlamda zam yapılmalı, enflasyon farkı maaşlara aylık olarak yansıtılmalı, ek zam ve refah payı verilmelidir. Önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan 8. Dönem Toplu Sözleşmesinde; Türkiye Kamu Sen’in kırmızı çizgilerinden birisi de refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesi ve enflasyon farkının maaşlara aylık olarak yansıtılması olacaktır.” dedi.
Kamu çalışanları müsterih olsun, toplu sözleşme masasında onların hislerine tercüman olacağız.
Geylan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birinci dereceye gelen tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesi konusunda söz verdiğini hatırlattı. Bu sözün hala hayata geçirilmediğine dikkat çeken Geylan, “8. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri Ağustos ayında gerçekleştirilecek. Türkiye Kamu Sen 600 bin üyesinden aldığı güç ve 4688 sayılı Sendika Kanunu’ndan aldığı yetki ile o masada yer alıyor.
Maalesef epey bir süredir çalışanlar bir ‘fason sendikacılığa’ mahkum bırakılmıştır. Sözde yetkili sendika, toplu sözleşme masasına çalışanlar adına değil adeta işveren adına oturuyor. Kamu çalışanları kaybetmeye devam ediyor.
Örneğin geçtiğimiz dönem toplu sözleşme sürecinde yetkili konfederasyonun 3600 ek gösterge ile ilgili altına imza attığı tutanağı hatırlatmak isterim. Mutabakatta; ‘3600 ek gösterge ile ilgili çalışma yapılacak’ değil de, ‘1.Dereceye inmiş tüm kamu çalışanlarının ek göstergeleri 3600’dür’ denilmiş olsaydı, 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren kamu çalışanları bu haktan faydalanmış olacaktı. Toplu sözleşme metinleri kanun hükmündedir. Peki herkesin bildiği bu gerçeği yetki konfederasyon bilmiyor muydu? Bile bile yaptılar. Çünkü onların görevi işverene zaman kazandırmaktı.Aslında kamu çalışanları epey bir süredir sendikal esaret altındadır. Bu esaretten kamu çalışanlarını kurtaracak tek sendika Türkiye Kamu Sen’dir.
Tabii ki bir sendika sözleşmelerde her istediğini alamayabilir. Nitekim Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu dönemlerde de her talebimiz karşılık bulmadı. Ama hiçbir zaman kamu çalışanlarının sendikamıza olan güveni tahrip olmadı. Çünkü kamu çalışanları Türkiye Kamu-Sen’in kendilerini o masada adam gibi temsil ettiğini, kora kor mücadele verdiğini görüyor, biliyordu.
Türkiye Kamu Sen olarak 11 hizmet kolumuz ve taleplerimiz ile en güçlü şekilde hazırız. Kamu çalışanları müsterih olsun onların hislerine, beklentilerine, taleplerine tercüman olacağız.
Bu noktada;
? Birinci dereceye gelmiş bütün kamu görevlilerine 3600 ek gösterge verilmeli,
? Sözleşmeli statüde istihdamın kaldırılarak, tüm kamu görevlilerinin 657 sayılı Kanunun 4/A maddesi kapsamında kadrolu olarak istihdamı sağlanmalı,
? Mülakat uygulaması kaldırılmalı, tüm atamalar ve görevde yükselmeler yazılı sınava göre yapılmalı,
? Vergi dilimi yüzde 15’e sabitlenmeli,
? Yardımcı Hizmetler Sınıfında çalışanlar bir defaya mahsus olarak GIH sınıfına alınmalı,
? Refah payı ve enflasyon farkı maaşlara aylık olarak yansıtılmalı,
? Tüm ek ödemeler emeklilik kesintisine dahil edilmelidir.” diye konuştu.
Memleketimize, milletimize, çocuklarımızın geleceğine, eğitim hayatımıza kim iyi bir şey yapma gayreti ortaya koyuyorsa, Türk Eğitim Sen her zaman onun yanında, arkasında olur, ona omuz verir, güç verir.
Türk Eğitim Sen’in ortak akıl ile yürüteceği bir çalışmaya daha imza attığını kaydeden Genel Başkanımız Talip Geylan,“Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda uygulanacak yeni müfredat için çalışmalar yapıldığı açıklanmasının ardından Türk Eğitim Sen olarak müfredatın nasıl olması hususunda bakanlığa görüş ve önerilerimizi sunduk. Tabii müfredatın hazırlık aşaması eğitim kamuoyunun beklentilerini tam anlamıyla karşılayacak şekilde yürütülmedi. Eksikleri olsa da şu ya da bu şekilde yeni maarif modeli hayata geçirildi. O dönem bizlere ve öğretmenlerimize düşen uygulama sürecini yakinen takip edip, eksiklerini ortaya koymak, çözüm önerileri getirmek olacaktır diye durum ortaya koyduk. İşte bu sözümüzün ve niyetimizin gereği olarak 11-13 Nisan 2025 tarihlerinde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli İzleme ve Değerlendirme Çalıştayı”nı düzenliyoruz. Mart ayından itibaren illerde düzenlediğimiz çalıştaylarımızın raporları, temsilci arkadaşlarımız tarafından üç gün sürecek olan çalıştayımızda değerlendirilecektir. Çalıştayımızdan çıkacak olan sonuç raporunu hem siyasilerle, hem Bakanlık ile hem de tüm paydaşlarımız ile paylaşacağız. Türk Eğitim Sen olarak derdimiz her daim üzüm yemektir, hiçbir zaman bağcı ile uğraşmadık. Memleketimize, milletimize, çocuklarımızın geleceğine, eğitim hayatımıza kim iyi bir şey yapma gayreti ortaya koyuyorsa, Türk Eğitim Sen her zaman onun yanında, arkasında olur, ona omuz verir, güç verir. Şimdiden çalıştayımıza iştirak edecek olan öğretmen, yönetici ve akademisyenlerimize çok teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı
Türk ve Türkiye Yüzyılı eğitimle inşa edilecektir. Bu itibarla eğitim hayatımızın ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda hiçbir tedbirden imtina edilmemelidir.
Öğretmen atamaları ile ilgili de açıklama yapan Geylan, “Korkarım ki ucube ücretli öğretmenlik uygulaması kaldırılmadığı sürece her açıklamamızda ücretli öğretmenlik uygulamasını konuşmaya devam edeceğiz. Valiliklerden gelen bilgilere göre 78 ilde 86.136 ücretli öğretmen, 100.541 norm açığı var. Ücretli öğretmenliğin bir pansuman tedbir olarak uygulanması gerektiğini ancak günümüzde asal istihdam haline geldiğini bir kez daha yineliyoruz. Bazı çarpıcı rakamlara dikkat çekmek istiyorum; İstanbul’da 19 bin 757, Ankara’da 3 bin 660, Şanlıurfa’da 5 bin 283, Hatay’da 2 bin 374, Antalya’da1.789 ücretli öğretmen çalıştırılmaktadır. Üstelik ücretli öğretmenlerin 8 bin 71’i ön lisans mezunudur. Öte yandan 86 bin ücretli çalışan öğretmenlerimizin neredeyse tamamı asgari ücretin altında bir maaşla görevlerini yapıyorlar. Çalışana asgari ücretin altında bir ödeme yapılması bir suç olmasının yanı sıra kamu yönetimi adına da bir ayıptır! Türk Yüzyılı eğitimle inşa edilecektir. Bu itibarla eğitim hayatımızın ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda hiçbir tedbirden imtina edilmemelidir. Bu ihtiyaçların başında da öğretmen açığını gidermek yani yeterli sayıda öğretmen ataması yapılması gelmektedir.” dedi.
Geylan sözlerine şöyle devam etti: “2024 KPSS’ye giren ve yüksek puan alarak atama bekleyen genç meslektaşlarımız aylardır bekliyor. Halen atama takvimi duyurusu yapılmadı! Hükümetten beklentimiz, en az ücretli öğretmen sayısı kadar atama yapılması ve genç meslektaşlarımızı eylül ayında öğrencileri ile buluşturulmasıdır. KPSS’de derece yapan birçok genç öğretmen adayı, mülakat sınavlarında hak kayıpları yaşadı. Türk Eğitim-Sen, mülakat mağduru öğretmen adaylarının yanında yer alarak, onların sesi oldu; bu mağduriyetlere karşı hem hukuki mücadeleler yürüttü hem de kamuoyu oluşturmak için çeşitli çalışmalar yaptı.
Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’e bir kez daha çağrıda bulunuyorum; KPSS sürecinde ilk 20 bine girmiş ancak mülakat sürecinde elenerek atama kapsamı dışında kalmış 1.600 arkadaşımıza ek kontenjan hakkı verin!” dedi.
Hiçbir sebep aile birliğini sağlanamamasının gerekçesi olamaz!
Ailelerin arasına mesafelerin girmemesi gerektiğini kaydeden Genel Başkan Geylan, “Mazeret tayinlerinde yeterli kontenjan açılmadığı için çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Her zaman söylüyoruz: Adı üstünde ‘mazeret tayini’ yani bir keyfiyet değil, zorunluluktur. Başta eş durumu olmak üzere mazeret tayin talepleri istisnasız karşılanmalıdır. Kaldı ki, aile birliğinin sağlanması Anayasamızın 41. maddesinin amir hükmüdür. Hiçbir sebep aile birliğinin sağlanamamasının gerekçesi olamaz. Aynı ilde dahi eşler arasına mesafe giriyor. Bakınız eşiniz Ankara’nın Nallıhan ilçesinde, siz merkezde görev yapıyorsunuz. Aranızda 160 kilometre mesafe var. Türk Eğitim-Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın mazeret tayin talebinde bulunan bütün meslektaşlarımızın beklentilerini yerine getirmesini istiyoruz.” dedi.
Kamuyu kamu yöneticisi yönetmelidir!
Proje okullarında öğretmen ve yönetici atamalarında yaşanan haksızlık ve hukuksuzluğa sert tepki gösteren Genel Başkan Geylan, “2025 yılı proje okulları atama sonuçları MEB tarafından 8 Nisan tarihinde erişime açıldı. Ancak bir kez daha görüldü ki, proje okullarının ‘cılkı çıkmıştır!’ Bakınız sahadan hoş olmayan bilgi ve duyumlar geliyor. Türk Eğitim Sen olarak her zaman söylüyoruz; bu okullarımıza da yönetici atamaları hangi usul ile yapılıyorsa proje okulları da aynı usule tabii olmalıdır. Maalesef bu seçkin okullarımız “Kafama göre yönetici ve öğretmen atarım” projesine dönüşmüş durumdadır. Akademik başarısı en yüksek öğrencilerimizin sınavla yerleştiği proje okullarına öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmelerinde keyfiyete göre atama yapılıyor. Proje okulları kimsenin babasının çiftliği değildir. Proje okulları, sendika ya da STK görünümlü çetelerin tahakkümüne maruz bırakılamaz. Öğretmen ve yöneticileri, mensubiyetleri üzerinden tasnif eden bu hastalıklı zihniyetin tetikçileri, meslektaşlarımızı gayri ahlaki teklif ve örtülü tehditlerle “İşleri ile inandıkları” arasında tercihe zorluyorlar. Madem böyle bir pejmürdeliği yaşayacağız, o zaman STK’lara resmi olarak görev verilsin onlar atama yapsın! Şu anda Davul Milli Eğitim Bakanlığı’nın boynunda, tokmak STK’ların elinde.
Bu kabul edilemez! Aslında bundan en çok rahatsız olması gereken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üst bürokrasisi olmalıdır. Kamuyu yönetmek bir STK’nın işi midir? Dışarıdan yapıların kamuyu yönetme arzusu bir hadsizliktir. Bu hadsizliğe müsaade edilmemelidir. Kamuyu, kamu yöneticisi yönetmelidir!
Yapılması gereken;
? Proje okullarının sayısı azaltılmalı,
? Yönetici atamaları Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama Yönetmeliği’ne tabi yapılmalı,
? Öğretmen atamalarında sınav şartı getirilmelidir.”diye konuştu.
Üniversite idari personelinin ve akademisyenlerimizin aileleriyle bir arada bulunmasının sağlanması, aile yapımızın güçlendirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Üniversite idari personelinin sorunlarına da değinen Genel Başkanımız Talip Geylan, “Geçtiğimiz ay YÖK bir yönetmelik yayınlayarak üniversite idari personeline karşılıklı yer değiştirme hakkı tanıdı. Bu durum olumlu bir adımdır ancak yeterli değildir. Bütün üniversitelerde uygulama birliğini sağlayan bir tayin yönetmeliği hazırlanmalıdır. Bilindiği gibi 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi, Türk aile yapısını yeniden güçlendirmek ve nesiller arasındaki bağları sağlamlaştırmak için büyük bir fırsat sunmaktadır. Türk Eğitim-Sen olarak, aile kurumunun güçlendirilmesi adına somut adımlar atılması gerektiğine inanıyoruz.
Bugün ülkemizin dört bir yanında görev yapan akademisyenlerimiz ve idari personelimiz, ailelerinden ayrı kalmak zorunda bırakılmaktadır. Bu durum, hem mesleki motivasyonlarını hem de aile yaşantılarını olumsuz yönde etkilemektedir. Eş durumu, sağlık durumu veya anne-babaya bakma gibi ailevi gerekçelerle talep edilen tayinlerin kolaylaştırılması ve üniversite idari personelinin aileleriyle bir arada bulunmasının sağlanması, aile yapımızın güçlendirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Öte yandan,
? Üniversite rektör seçimlerinde akademisyenler, idari personel ve öğrenci temsilcileri oy kullanmalı,
? Atamalarda ve akademik kadroların tahsisinde liyakat esas alınmalı,
? Akademik personelin, bilimsel açıdan kendilerini geliştirebilecekleri ekonomik imkânlar sağlanmalı,
? Üniversite çalışanlarının ücretleri iyileştirilmeli,
? Akademik zam konusunda ivedilikle tedbir alınmalı,
? Mülakat süreçlerinde yazılı sınav esas alınmalıdır” diye konuştu.